11 Eylül 2014 Perşembe

Kitap Yorumu: Guguk Kuşu

Karla kaplı bir gecede, ışıltılı hayatıyla magazin haberlerinin gündeminden düşmeyen güzeller güzeli manken Lula Landry evinin balkonundan düşüp hayatını kaybeder. Tüm deliller intiharı işaret ederken Lula'nın ağabeyi John, cinayet şüphesiyle Özel Dedektif Cormoran Strike'ın kapısını çalar.

Eski bir asker olan ve hem fiziksel hem de psikolojik olarak büyük yaralar alan Cormoran Strike bir dönüm noktasındadır. Lula'nın ölümünün ardındaki gerçeği araştırmak, bir yandan sorunlarıyla boğuşurken tamamen dibe batmaması için bir umut olur. Fakat şüpheler ve ipuçları bir araya gelmeye başladığında Strike bu gizemin, içinden çıkılmaz bir labirente dönüşeceğinin farkına varır… 

Guguk Kuşu Mayfair'in sakin sokaklarını, Doğu Yakası'nın barlarını ve Soho'nun canlılığını yansıtan bir atmosferde, Londra'nın derinliklerindeki gizemi ortaya çıkartıyor. Cormoran Strike karakterini tüm dünyaya duyuran bu kitap, Robert Galbraith mahlasını kullanan J.K. Rowling tarafından yazıldı.

"Zihninizi ele geçirecek bir dedektiflik hikâyesi!" 
-Observer-

"Dedektif Cormoran Strike ve asistanı Robin kesinlikle cennetten çıkma bir ekip!" 
-Saga Magazine-

"Guguk Kuşu, dedektif romanlarına ilk kez âşık olduğum anı bana tekrar yaşatıyor." 
-Val McDermid-

"Robert Galbraith'in çıkış romanı, başkarakteri Cormoran Strike gibi belalı ve haşin." 
-Mike Cooper-

"Uç noktada yaşanan büyüleyici hayatların peşine düşen çekici bir dedektif ile zeki asistanının maceraları büyük bir şölen sunuyor!"
-Slate-

"Kitabı elimden bıraktığımda bir an önce okumaya geri dönmek istiyorum. Karakterler sanki canlanıp karşımızda dikileceklermiş gibi bir his yaratıyorlar."
-Peter James-
(Tanıtım Bülteninden)

Sayfa Sayısı: 544
Baskı Yılı: 2014
Yayınevi: Pegasus
Çeviren: Zeynep Heyzen Ateş 

     J.K. Rowling'in geçen yıl Robert Galbraith mahlasıyla polisiye bir roman yazdığını duyunca çok heyecanlanmıştım. Bunun nedeni; hem sıkı bir Harry Potter hem de polisiye hayranı olmamdı. Ve benim için uzun bir bekleyiş sonunda Guguk Kuşu Türkçe'ye çevrildi.
     Öncelikle şunu söyleyebilirim ki kitabı sevdim. Kitap okuduğum bir çok polisiye romana göre oldukça iyiydi. Karakterler bir Rownling klasiği olarak özenli ve tutarlıydı. Cormoran Strike karakterine bayıldım. Ünlü bir rock starın gayri meşru oğlu, aldığı eğitime bağlı, işini seven ve bu uğurda bacaklarından birini feda eden savaş gazisi bir asker. Bu nedenle ordudan ayrılınca özel dedektifliğe başlamış biri. Ruhsal açıdan çalkantılı günlerden geçiyor ve kaybettiği bacağının eksikliğini hissediyor. Tüm bunlar yetmezmiş gibi 15 yıllık sevgilisinden ayrılıyor ki o da ayrı bir hikaye.
     Bir de Robin var. Strike'ın sekreteri aslında "geçici" sekreteri. Robin nişanlısı için doğduğu şehirden ayrılıyor ve Londra'ya taşınıyor ve tam zamanlı bir iş ararken vaktini geçirmek için geçici işlerde çalışıyor. Bu geçici işlerin en sonuncusunda da kendini Strike'ın darmadağın olmuş ofisinde buluyor. Robin oldukça becerikli, titiz ve Strike'la çalışırken ortaya çıktığı gibi bir polisiye tutkunu. Dedektifliğin o gizemli ve heyecanlı dünyasına ilk günden kendini kaptırıyor.
     Kitap hakkında spoiler vermek istemiyorum ama tanıtım yazısından da anlaşılacağı gibi olaylar Lulu adında bir mankenin ölümüyle başlıyor. Lulu evinin balkonundan düşerek ölüyor. Medyanın sıkı baskısıyla çalışan polis ilk önce bazı görgü tanıklarından dolayı bunun bir cinayet olduğunu düşünse de daha sonra yapılan araştırmalarda genç kızın intihar ettiği sonucuna ulaşıyor. Lulu'nun hayranları, halk herkes polisin bu kararına inanıyor, tek bir kişi hariç, Lulu'nun abisi John. John bu ölümün cinayet olduğu konusunda ısrarcı ve bu nedenle Strike'ın kapısını çalıyor.
     Kitap benim için oldukça tatmin ediciydi. Her ne kadar ilk başlarda kitap yavaş ilerlese de sonradan hızını buldu. Kitabın sonuna gelindiğinde olaylar birbirine mantıklı bir şekilde bağlandı. Strike bir Sherlock değil ama okuması keyifli bir karakter. Rowling'in ikinci kitapta polisiyeye daha fazla ısınacağını düşünüyorum ve bu nedenle "İpek böceği"ni sabırsızlıkla bekliyorum.

14 Haziran 2014 Cumartesi

Kitap Yorumu: Bay Y'nin Sonu



Lanetli bir kitap.
Kayıp bir profesör.
Troposfer denilen bir hayal âlemi.
Gizemli adamlar, kurgu ile gerçeğin karıştığı günler.
Ariel Manto on dokuzuncu yüzyıl düşünce deneyleri üzerine çalışan bir doktora öğrencisi. Thomas Lumas’ın yazdığı Bay Y.’nin Sonu çalışma konusu. Akıl almaz tesadüfler sonucu bir sahafta Bay Y.’nin Sonu’na rastladığında gözlerine inanamadı. Egzantirik bilim adamı Thomas Lumas'ı iyi biliyordu, kitaplarının ne kadar zor bulunduğunu da.
Üstelik kimilerine göre bu kitap lanetliydi.
Ariel’i aşkın, seksin ve ölümün kol gezdiği bir macera bekliyor.
Bilimi, bilinci, düşünceyi, maddeyi ve varoluşu sorgulamanıza sebep olacak sıradışı bir roman. "Etkili ve doyurucu."
Time Out
"Eski kitap kokusu ve bir tutam sülfür. Baş döndürücü."
The Times

Yazar: Scarlett Thomas
Sayfa Sayısı: 488
Baskı Yılı: 2014
Yayınevi: April Yayıncılık

   Bay Y'nin Sonu beni en çok zorlayan kitaplardan biri oldu. Hala bazı kısımlarını tam olarak anlayamadığımı düşünüyorum. İçerisinde dünyaya ve yaratılışa dair bir sürü teori var. Bu teorilerden bazıları hem anlaşılması hem de kabul etmesi zor olan teoriler. Kesinlikle birkaç defa daha okunması gereken bir  kitap. Yinede yazarın yarattığı troposfer evrenini çok hoşuma gitti. Bu evren, her ne kadar Fringe'le tanıştığım paralel evren teorisine benzese de dizidekinin aksine zihnimizin içinde var oluyor. Troposferdeyken ölmeniz mümkün değil ama bu o evren için bir kural. Ne kadar uzun süre troposferde kalırsanız gerçek dünyada açlıktan ölmek gibi bazı sonuçlarla karşılaşabiliyorsunuz. Son olarak kitabın kapağına değinmek istiyorum ki çok beğendim. Her ne kadar çok doğru bir yaklaşım olmasa da kitap alırken, kitabın kapağı da çok önemli bir unsur olduğunu düşünüyorum ve Bay Y'nin Sonu kapağıyla beni al diye bağırıyordu.

Alıntılar

"Benimkine Thomas Hardy yorumu diyebilirsin: Saf anlamsızlıktan uçsuz bucaksız bir okyanus içinde var olduğumu hissetmektense, bir yerlerde anlamlı bir şeyin olmasını tercih ederim."

"Hepsi bir yanılsama, yaratılış mitleri, din, bilim. Kendi kendimize zamanın nasıl işlediğini söylüyoruz; bu sayede, örneğin, sen kendi evren kasedini geriye sardığını hayal edip "dün" dediğimiz zaman dilimi içinde neler olduğunu bilebiliyorsun; ama dün sadece biz onu uydurduğumuz içi var: Gerçek değil. Bana dünün olup bittiğini bile kanıtlayamazsın. Kendimize inanmamızı söylediğimiz her şey sadece kurgu, hepsi hikâye."





23 Nisan 2014 Çarşamba

Kitap Yorumu: Seni Her Şeyin Mümkün Olduğu Bir Yere Götüreceğim

Hayatının aşkının ölümünden sorumlu tuttuğu kabileden intikam almak için Amazon Ormanlarının en derin ve en karanlık yerine giden filozofun karşı karşıya kaldığı tam da böyle bir dünyadır. Filozof, karısının ölümüne sebep olanların mutluluğunu elinden almak için onları kıskançlık, rekabet, haset ve hırs gibi hiç bilmedikleri kavramlarla tanıştırır. Modern dünyanın tüm olumsuz duygularını taşıyan bu adama engel olmak ve halkını korumak kabilenin şamanına düşer. Huzurlarınızda şamanın, filozofun ruhuna ulaşıp acısına deva olma ve kabilesini koruma çabasının okuru derinlemesine düşündürecek hikâyesi.
(Tanıtım Bülteninden)
Yazar: Laurent Gounelle

Sayfa Sayısı: 320
Baskı Yılı: 2014
Dili: Türkçe
Yayınevi: Pegasus

   Yazarın ilk Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet Gezer kitabını okumuştum ki bence içeriği, anlatım tarzı,  konusu olsun çok iyi bir kitaptı. İçinde var olan gizem beni daha çok kitaba bağlamıştı. Bunu referans alarak ikinci kitabını okumaya başladım, Mutlu Olmak İsteyen Adam. İlk okuduğum kitap kadar iyi değildi ama çok kötü de değildi. Daha sonra Mutlu Olmak İsteyen Adam'ın aslında yazarın ilk kitabı olduğunu öğrendim ve yazarın ikinci kitabında kendini geliştirdiğine kanaat getirdim. Son olarak yaklaşık 1 ay önce yazarın son kitabını aldım ve 320 sayfalık bir kitabı okumak 1 ayımı aldı.  Bu kitabı okurken bu kadar zorlanacağımı hiç düşünmemiştim.  Karakterlerin özellikleri çok iyi anlatılmamıştı. Baş karakter çok pasifti ve şamanla olan ilişkisinin gelişimi yeterince yansıtılmamıştı. Açıkçası bence yazarın en kötü kitabıydı.  Kitaptaki tek güzel yan ise ismi ve kapağıydı. İnsanda bir merak duygusu oluşturuyor,  hatta yüksek bir beklentiye neden oluyor. Belki de bu kitabın beni bu kadar hayal kırıklığına uğratmasının nedeni bu büyük beklentiyle kitaba başlamamdı.


1 Nisan 2014 Salı

How I Met Your Mother'a Veda

     Blogumda yazdığım ilk yazının bir veda yazısı olmasını istedim. Nedense bana daha anlamlı geldi. How i met your mother kısaca HIMYM sanırım bu zamana kadar en çok sevdiğim dizi özelliğini taşıyor. Bu yüzden son bölümünü izlemek ve ona veda etmek benim için üzücü oldu. Diziye ilk başladığım zamanı hatırlıyorum Amerika'da üçüncü sezonu başlamıştı ve ben, bir anneyle tanışmak ne kadar zor olabilir ki eminim bu son sezon olur demiştim ve inanılmaz derecede yanıldığımı şimdi görüyorum. HIMYM 9 sezon 208 bölüm sürdü ve kendim için söyleyebilirim ki şimdi tekrar ilk bölüme dönsem ve seriye baştan başlasam hiç bir bölümü atlamadan 208 bölümün hepsini izlerim. Finali bile şimdiden iki kere izledim. Bu dizi için şunu söyleyebilirim ki önemli olan anneye ulaşmak değil, ona ulaşmaya çalışırken kahramanlarımızın yaşadıklarıydı.
     Final bölümüne gelince, yazarlarımız benim en sevdiğim şeyi yapmışlar ve bize, anneyle tanıştıktan sonrada neler olduğunu anlatmışlar. Bir filmde, kitapta ya da dizide sona geldiğimde en merak ettiğim şeydir, peki ya sonra sorusunun cevabı ki HIMYM bize bunun cevabını çok güzel verdi. Anneden sonraki kısımlarda karakterlerimizin değişimini gördük; Robin ve Barney arasındaki sorunları, ikilinin ayrılmalarını, Robin'in seyahatlerindeki yalnızlığını ve hala Ted'le ilgili acabasını, Barney'nin yine eski Barney olmasını ve onu durulmuş bir adama çevirebilecek tek şeyin kızı Ellie olduğunu, her ne kadar kızının annesinin sadece mükemmel ayın 31 numarası olduğunu bilsek de, gördük. Lily ve Marshall'ın ise her zamanki gibi birbirlerini ne kadar sevdiklerini, üçüncü çocuklarına sahibi olduklarını, o emektar daireye veda ettiklerini, Lily'nin grubu nasıl bir arada tutmaya çabaladığını, Marshall'ın sonunda yargıç olabildiğini gördük. Sonunda Ted'i gördük çocuklarının annesine kavuşan Ted'i. Baba olduğunu gördük, anneyle ancak 7 yıl ve 2 çocuk sonunda evlenebildiğini gördük. Sonra çocuklarının annesini kaybeden ve onlara anneleriyle nasıl tanıştığını kısa ve öz(!) bir şekilde anlatmasını Ted'i gördük. En sonunda ise galiba en başından beri tek sevdiği kadın Robin'e kavuşan Ted vardı. 
     İşte HIMYM'ın finalinde tam olarak bunlar oldu. Bende buruk bir tebessüm bıraktı. Dizi beklediğim gibi bitti ve bitmedi. O şöyle oluyor; annenin öleceğini tahmin etmiştim ve inanılmaz derecede hikayenin orada biteceğinden korkuyordum ama Barney ve Robin'in ayrılacağını ve Ted ve Robin ikilisinin tekrar bir araya geleceğini tahmin edememiştim. Sonuç olarak ben dizinin finalinden memnun kaldım, herkes bir şekilde mutlu sona ulaşmış oldu.
     Buradan Onedio sitesindeki hangi HIMYM karekterisin testine ulaşabilirsiniz. Ben testi çözdüm ve her ne kadar dişi bir Ted olduğumu düşünsem de anne çıktım.Test gerçekten çok hoş olmuş.
   Son olarak dizinin resmi twitter hesabında paylaşılan ve Ted'in anneye ulaşıncaya kadar olan yolunu özetleyen bu resim var.